Tasavvufa Adanmış Çeyrek Asırlık Ömür

Varlığın farkına varmak diye tanımladığı tasavvufa 26 yılını adamış bir isim Ahmet Özhan

Mevlana, Mevlevi kültürü ve tasavvuf müziği denilince hatıra ilk gelen isim Ahmet Özhan oluyor. Tasavvufu kendi için görev edinmiş, geniş kitlelere sevdirmiş, bu derya denize 26 yılını akıtmış, sanat yaşamı boyunca sahip olduğu manevi değerlerin taşıyıcılığını yapmış bir üstad o. Güven dolu gülümsemesiyle insanlığa barışı yakıştıran bir hoşgörü insanı o. Sevgiyi paylaşmak, ötekiliği ortadan kaldırmak, birlik içinde yaşamak istiyor o. Röportaj boyunca çok şey öğrendim sevgili Ahmet Özhan’dan. Ama belki de beni en çok yumuşak ses tonuyla “Bu dünyayı neden paylaşamıyoruz?” demesi düşündürdü. Neden herkes sizin gibi düşünmüyor ki Ahmet Özhan? İyi okumalar…

Tasavvuf müziğine ilginiz nasıl başladı?

Tasavvuf benim için özümün açığa çıkmasını sağlamaktan öte bir şey değil. Hatta o konuda iyice yoğunlaşarak sosyal hayatta da varlığını çok daha samimi, içten yaşayabilme ilmi. İçsel bir eğitim. Bunu simgeleyen kulvarlar var. Edebiyat, sohbet gbi. Benim kulvarım müzik. O zaman tasavvuf eğitimimi, kendi varlığımı, varlığa olan entegrasyon işlevimi müzikle yapmak durumundayım. Bu düşünceler önceden de vardı ama bu kadar net değildi. Ama şimdi kendime çok daha iyi açıklayabiliyorum.

Bu olgunlaşmakla mı alakalı?

Tabii ki öyle. Çevreyi daha iyi anlayıp, doğruyla yanlışı seçmeye çalışıyorsunuz. Orada kendi doğrularınız sizi birtakım yaşam ve iletişim biçimlerine götürüyor. O zaman da neticede bunun ortaya çıkmaması için hiçbir sebep yok. Çünkü çok doğru. Sevgi orada, muhabbet orada, sadakat orada, paylaşmak orada… Varlığın birliğine inandığınız zaman paylaşmak kolaylaşır. Sözünü ettiğiniz birlik düşüncesi müthiş, insanı çoğaltıyor…

Birey olarak kendinizi bir yere koyduğunuz zaman yalnızlaşırsınız, güçsüzleşirsiniz. Ama Allah’la birey olarak onun huzurunda ötekileştirmediğiniz zaman yalnız, güçsüz olmadığınızı anlarsınız.

Tasavvuf sizce nedir?

Tasavvuf sosyalleşme sürecinde insanların doğru algılayıp, algıladığını doğru bir eylem şeklinde yaşayabilmelerini öngören bir ilim. Yoğunlaşıp kendinizdeki sonsuz hazinenin açığa çıkması adına birtakım eylemlerde bulunursunuz. Önemli olan varlık alemindeki yolda görevimizi yerine getirmek. İşte tasavvuf bunu insana net bir şekilde öğretir.

HAYATIN İÇİNDE BİRBİRİMİZİ ARADIK

Sanki siz yıllar sonra maneviyata dönmüşsünüz gibi yazıldı, çizildi. Sizdeki inanışın temeli çocukluğunuzda mı atıldı?

Evet. Daha 5 yaşımdayken babamın dizinde ilk ilahimi söylemişim. Sonradan tabii hayatın içerisinde o beni aradı, ben onu aradım. Mutlaka o beni bulup kendi içine alacaktı, kader bu…

Ben sadece birkaç adım attım ama bir deryayla karşılaştım. Bal kavanozunun dışında dolaşırken içine düştüm.

Şimdilerde tasavvuf müziğini nerede görüyorsunuz?

Bugün kalitelisi kalitesizi, her sosyal kesimin kendi algı biçimine göre yüzlerce CD ve albüm var. Mevlevi ayini bizim ülkemizin klasiği. Tabii gerekli olan onu olabildiğince daha estetik boyutlara çekebilmek. Zannediyorum açılım bağlamında bunların hepsi belli yerlere oturacak. Bunlar bizim ömrümüzle değil, güneşin ömrüyle oluşacak şeyler.

Tasavvufa dair yapmak istediğiniz başka şeyler var mı?

Bahtımda ne var bilmiyorum ama sevgiyi, sevdayı ve her şeyi paylaşarak, ötekilik adına insanlarla aramdaki buzları eriterek, ömrüm ne kadarsa severek sevilerek yaşamak isterim.

MEVLANA’YI ANLADIK MI?

Mevlana yılı olsun, Mevlana filmleri kitapları olsun, insanlar onu tanımak istiyor. Bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mevlana Türkiye’de kolaycıların hemen tercih ettiği, maddi getiri olarak da güzel bir sermaye. Ama Mevlana’yı anladık mı? Bunu söylemek mümkün değil. Hatta yanlış yaklaşımlarla Mevlana’dan uzaklaştık. Hz. Mevlana kendi ifadesiyle diyor ki: ‘Ben yaşadığım müddetçe Kuran’ın kölesiyim, Resulullah efendimizin ayağının tozunun zerresiyim. Bunun haricinde kim benim ağzımdan bir söz söylerse, o sözden de onu aktarandan da şikayetçiyim.’ Bugün Mevlana meselesi öyle bir noktaya geldi ki, bunun etiğiyle hiç alakası olmayan insanların ortada Mevleviyim diye dolaşıyor. Buna üzülüyorum. Mevlana yılının değerlendirilemedi tabii.

Mevlana’yı anlamak sizin hayatınıza ne kattı?

Mevlana’yı anlamak benim olaylara bakışımı besledi. Mevlana bana hem coşkuyu, aşkı, sevgiyi hem her zerrede sevgilinin cemalini seyretmeyi işaret etti. Bir özdeşleşme var: Konya, Mevlana ve Ahmet Özhan iç içe. Bu benim için büyük bir onur, büyük bir hediye, bereket. Tüm bunlara rağmen Mevlana’yı anlamak pek de mümkün değil. Ona sormuşlar. ‘Aşk nedir?’ diye. ‘Nasıl anlatıyım, beni orada bil’ demiş.

Başbakan’ın açılım kahvaltısına katıldınız mı?

Sağlık sorunlarım dolayısıyla katılamadım. Ses tellerimde ciddi bir rahatsızlık yaşadım. Doktorum ‘Fısıltı bile olmayan bir yere git’ dedi. Oraya gidip kimseyle konuşmadan da olmaz.

O nedenle katılamadım.

Açılım konusuna yaklaşımınız nasıl?

Açılım, erişkin insanlar için çoktan yapılmış olması gereken bir şey. Varlığın ve oluşumun farkındalığı içinde olan bir insanın açılıma ihtiyacı yok. Benim için açılım söz konusu değil. Ben kapalı değildim ki açılayım.

Geçtiğimiz Haziran’da Hakkari Şemdinli’de adınızın verildiği bir okuma salonu açıldı. Bu size neler hissettirdi?

Çok onur verici bir şey bu. Birçok yere verilebilirdi ama o ucu seçmeleri beni onurlandırdı. Babamın memuriyeti dolayısıyla hatırlamasam da küçük yaşlarda Hakkari’de bulunmuşum. Oranın toprağı suyu beni hep çeker. İşte bu açılım sancılarını da içinde barındıran o coğrafyadaki insanların bir takım şeyleri algılamaları ve geliştirmeleri, bizim onlarla onların bizle hayatı paylaşması şart.

Mevlana ile açılımı bağdaştırmak istesek…

Özde düşünebilen bir insan için açılım, kişinin kendi varoluş algısıyla beraber zaten oluşması gereken bir şey. İnsanın özünde çok renklilik var. Sevgili Alev Alatlı’nın tabiriyle o kılçıl alandaki varlığı algılama bizim doğru düşündüğümüzü, Mevlana’nın haklı olduğunu ve göklerin oğlu olduğunu iyice ortaya koyuyor.

SENEYE ONU TİYATRODA GÖRECEĞİZ

Ahmet Özhan’a sinema piyasasından neden uzaklaştığını sorduğumda sinemayı sevip saydığını ama benimsemediğini, onun lisanının müzik olduğunu söylüyor. Şimdiki sinemacıların çok bilinçli ve kaliteli olduğunu söyleyen Ahmet Özhan, “Türkiye’nin çok parlak bir sinema geleceği var. Zannediyorum dünya pazarına film üretebilecek seviyeye geliyoruz. Bizim dünya kültürüne katkıda bulunabilecek kadar büyük bir sermayemiz var. Birtakım şartlanmaların ve batı kompleksi altına yaşamanın ötesinde, özleriyle buluşarak doğunun gerçekçiliğinde dünyayı esir alabilirler. Çünkü dünya konum itibarıyla tıkandı” diyor. Kendisi için artık sinemanın uzak bir düşünce olduğunu söyleyen Ahmet Özhan, önümüzdeki sezon bir tiyatro oyunu ile karşımıza çıkacağının haberini veriyor. Portföyümde o da bulunsun diyerek bizimle heyecanını paylaşan Özhan, ” Tiyatro benim aşık olduğum çok gerçekçi bir sanat dalı. Gemileri yaktım, kendimi çaresiz bıraktım, yapmalıyım diye yola çıktım. İnşallah Allah yüzümü kara çıkarmaz” temennisinde bulunuyor kendi için. Turan Oflazoğlu’nun Dede Efendi’nin hayatını anlatan ‘Yine Bir Gülnihal’ adlı oyununda oynayacak olan Özhan, rolüyle Mevlana’ya bir imaj olarak can kazandıracak. (Yenişafak)

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir